Page 78 - UFEK2017 Özetler Kitabı
P. 78
3. ULUSAL FİZİK EĞİTİMİ KONGRESİ BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI
B69 ÖĞRENME VE KUANTUM KURAMI
Selahattin GÖNEN
Dicle Üniversitesi Z.G. Eğitim Fakültesi Fizik Eğitimi Anabilim Dalı-Diyarbakır
Bu çalışmada, öğrenme olayının özellikleri ile kuantum fiziğinin inceleme alanına giren olayların özelliklerindeki
benzerliklerin ortaya konulması amaçlandı. Bu amaç doğrultusunda öğrenme, kuantum öğrenme, belirsizlik ve karşılıklı
nedensellik kavramları ele alındı. On dokuzuncu yüzyılın sonuna kadar fizik bilimi, evreni neden-sonuç bağlamında
açıklamaya çalışan bilgiler bütünü görünümündeydi. Ancak, 20. yüzyılın başında fizik biliminde meydana gelen
gelişmeler, determinizme dayanan mekanik kuramın bazı olayları açıklamada yetersiz kaldığını göstermiştir. Einstein’ın
görelilik kuramı ve aynı dönemlerde Max Planck tarafından ortaya atılan kuantum kuramı sadece fen alanlarını değil, ,
felsefe, sosyoloji ve eğitim gibi sosyal bilimlerin birçok alanını da derinden etkiledi. Yeni felsefi görüşlerin ve yeni fiziksel
buluşların ortaya çıkışını hızlandırdı. Günümüzde, bireylerin günlük yaşantı ve davranışlarının, ülkelerin diplomatik ve
ticari ilişkilerinin tamamen kuantum fiziksel ilkelere göre işlediğini söyleyebiliriz. Kuantum fiziğindeki gelişmeler, 20.
yüzyılın son çeyreğinde bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeleri hızlandırmış, yeni üretim ve tüketim ilişkilerinin
ortaya çıkmasına neden olmuştur. Sanayi toplumunun bireyleri determinist anlayışın söylemlerine göre şekillenmiş ve
eğitim sürecinde zihinleri öğretmenler tarafından bilgiyle doldurulacak boş kutular olarak göz önüne alınmıştı. Çağımızın
öğrenme modelleri, öğrenme-öğretme sürecinin merkezine öğreneni alır. Yirminci yüzyılın son çeyreğinden itibaren bilgi
ve iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle toplumlar yeni bir niteliğe büründü. İnternet olanakları dünyadaki mesafeleri
göreli bir şekilde kısaltarak bilgi alış-veriş hızını olabildiğince artırdı. Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler aynı
zamanda öğrenme strateji, yöntem ve tekniklerini, toplumun eğitilen bireylerden beklentilerini ve eğitimin amaçlarını
büyük ölçüde etkilemiştir. Biyolojik bir varlık olarak insan; düşünen, duygulanan, çok boyutlu davranışları olan dinamik
bir yapıdır. Bu dinamik yapıya ait düşüncelerin eyleme dönüşmesi süreci bir yığın kestirilemeyen davranışları
içerebilmektedir. Bu nedenle, bireylerin davranışlarının açıklanmasında kullanılacak yöntemlerde, kuantum anlayışının
hâkim olması gereklidir. Kuantum öğrenme modeli, öğrenciyi bilgi ile yüklenen nesne olma durumu yerine, bilgiyi üreten
ve kullanan özne durumunda olmayı esas alır. Bireylerin zihinsel süreçlerinde sürekli olarak meydana gelen
değişimlerden dolayı olgulara ait bilgileri değişmektedir. Bundan dolayı, olay ve olgularla ilgili bilgilerde belirsizlikler ya
da olasılıklar içinde belirlilikler vardır. Olgular arasındaki neden-sonuç ilişkisi, kesin ve değişmez değildir. İlişkilerde
karşılıklı nedensellik vardır. Hem öğrenme olayında hem de olgu ve olayların meydana gelmesinde karşılıklı nedensellik
ve belirsizlikler vardır. Bununla birlikte, doğada her şey birbiriyle ilintilidir. Yapılandırmacı öğrenme kuramına göre yeni
bilgilerimizi önceki bilgilerimizle ilişkilendirerek öğreniriz. Bu nedenle, yeni bilgilerimizin doğruluğu eski bilgilerimizin
bilimsel ilkelere uygunluğu ile ilintilidir. Bir olay, olgu, nesne ya da oluşumun varlığı, onların tüm çevresine bağlıdır.
Fizikte, bir elektrik yükü varsa çevresinde bir elektrik alan var demektir. Ya da bir elektrik alan varsa mutlaka alana sebep
olan bir yük vardır. Bu durum karşılıklı nedensellik olarak adlandırılmaktadır. Benzer şekilde öğrenmenin olması,
öğrenme konusu ve ortamının varlığı ile birlikte, çevredeki uyaranlara anlam vermeye bağlıdır. Her olay gerçekleştiği
ortama göre değerlendirilmelidir. Gözlemcilerin bulundukları referans sistemi onların aynı olay ile ilgili yaptıkları ölçüm
sonuçlarının farklı olmasına neden olur. Bu durum hem doğa olayları hem de öğrenme olayı için geçerlidir. Her bir
öğrenci bilgiye kendi öğrenme hızına, stiline ve hazırbulunuşluk düzeyine göre anlam verir. Kuantum fiziksel anlayış
holistik yani bütüncüldür. Bundan dolayı, varlıkları ve sistemleri bir bütün olarak görür. Aynı düşünme biçimi öğrenme
olayı için de geçerlidir. Öğretim sürecinde bireylerin sadece zihinsel gelişmelerine değil aynı zamanda ruhsal ve bedensel
gelişmelerine de önem verilir. Bilgi edinme sürecinde nesnel olan ile öznel olanın birbirinden ayrılmaması gerekir.
Gözlenen ve gözlemci birbirinden soyutlanmış değildir. Gözlemci belli bir perspektife sahip katılımcıdır. Aynı durum
öğrenme çevresi ve öğrenen için de geçerlidir. Kuantum fiziksel sistemlerde mesajlar alan kuantumları tarafından taşınır,
benzer şekilde öğrenme sürecinde ise beyinde mesajlar nöronlar aracılığıyla taşınır. Bir nesne ya da olayla ilgili
bilgilerimiz değiştiğinde, değişen nesne ya da olay değil, bizim o nesne ve olayla ilgili deneyimlerimizdir.
Aşağıdaki ifade bu düşünceyi destekler niteliktedir.
“İnsanın gözü ancak bildiği ve anladığı şeyi görür. Bu nedenle, daha derin bilgi ve kültürün bize gösterdiği birçok
şeyi, önümüzde durduğu halde yıllarca görmemiş olabiliriz” Johann Wolfgang Goethe.
Yukarıdaki karşılaştırma ve açıklamalar öğrenme olayının uyduğu ilkelerin kuantum fiziksel ilkelerle uyumlu
olduğunu göstermektedir. Öğrenme olayının olasılıklı bir yanı olması ve bu karmaşık olayın gerçekleşmesinde
belirsizliklerin bulunması bu düşünceyi doğrular niteliktedir. Bu nedenle, UNESCO’nun belirlediği eğitim amaçları da
dikkate alınarak, öğrencilere eleştirel düşünme becerileri, öğrendiklerini bilimsel çerçevede sorgulama becerileri
kazandırılmalı ve onları araştırmaya, incelemeye yönlendirecek ortamlar hazırlanmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Öğrenme, bilgi teknolojileri, kuantum kuramı
66